Kabul etmek gerekir ki Türkiye'de yerleşik bir referandum kültürü yok. Bu nedenle referandum kampanyaları genel seçim havasında sürdürülüyor.
Hâlbuki referandumda bireyler
muhtevaya bakarak karar vermek zorunda. Sempati duyduğu partinin referandumda
aldığı kararın bireyi bağlayan hiçbir özelliği bulunmuyor. Tabii ki sivil
toplum kuruluşları ve siyasî partiler 'Evet' ya da 'Hayır' kampanyaları düzenleyebilir.
Ancak o kampanyaların özü mutlaka referandumun önerdiği somut maddelere
dayanmalı. İçeriğe dair iki kelam etmeden yürütülen her kampanya kısır siyasî
çekişmenin ötesine geçemez ve partizanlığı körüklemekten başka bir işe yaramaz.
13 Eylül sabahı sandıktan 'Evet'
sonucunun çıkması, referandum kültürünün oturmasına katkı sağlayacaktır. Zira
12 Eylül referandumuna MHP, CHP ve BDP topyekûn karşı çıkıyor. Kimyaları
tutmayan bu partilerin aynı çatı altına girmesi ve 'Hayır' kampanyasına
kilitlenmesi referandum paketinde yer alan herhangi bir maddeye dayanmıyor.
Böyle bir durum olsaydı onu da referandum kültürünün kazanç hanesine yazmak
gerekirdi.
CHP'nin 'Hayır' demesinin sebebi
çok açık: HSYK ve AYM'deki hükümranlığının sona ermesini, oradaki özel yapının
dağılmasını istemiyor CHP. Arzu ediyor ki dar alandaki kısa paslaşmalardan
doğan dayatmaları uluslararası hukuk standartlarına yükseltilmesin. Bedavadan
elde edilen ve halk desteğine gerek kalmayan bu tür hükümranlık sisteminin
devam etmesini istemek de kendi açılarından mazur görülebilir. Çünkü yargı
yoluyla elde tutulan egemenlik ne seçim çalışması gerektiriyor ne vatandaşı
ikna gayreti. Böylece kurumlar aracılığıyla sağlanan egemenliği halk vermese
bile "İktidar kim olursa olsun muktedir biziz" havası devam etmiş
oluyor.
CHP için geçerli olan 'Hayır'
mazereti MHP için de bir anlam ifade ediyor mu? Ya da BDP'nin bahsi geçen üst
yargıdan aynı ölçüde istifadesi ve bu çıkar nedeniyle 'Hayır' demesi söz konusu
mu? Hayır. Demek ki bu partilerin 'Hayır' deme gerekçesi farklı. Peki, MHP'nin
ve BDP'nin 'Hayır' deme sebebi nedir? Cevabı olmayan bir soru bu.
Güya MHP, bir sonraki Meclis'in
anayasa yapmasını istiyor. Güzel. Bu da bir teklif; ancak halkoyuna sunulan
paketi bağlayacak, hatta bu pakete 'Hayır' dedirtecek bir mazeret değil ki bu!
12 Eylül darbesinde büyük haksızlıklara maruz kalmış MHP tabanının somut bir
gerekçe bulunmadan referanduma 'Hayır' demesi referandum kültürü ile genel
seçim alışkanlıklarının birbirine karıştırılması demektir. Gerek yok ki...
BDP'nin mazereti de suya tirit
sayılabilecek cinsten gerekçelere dayanıyor. Yüzde 10 barajının düşürülmesi
başka bir konu; halkoyuna sunulan 26 maddelik referandum paketine 'Evet' ya da
'Hayır' demek başka bir konu. Minder dışına kaçarak, "Beklentimiz yerine
getirilmedi." demek anayasa paketinin sağlayacağı yeni özgürlükleri göz
ardı etmektir. Hele referandumu boykot etmeye kalkmak; hatta bunun için terör
örgütünün oluşturacağı korkudan medet ummak BDP için tükenişin resmidir...
13 Eylül sabahına 'Evet'le
uyanmak aslında şu anlama geliyor: Darbecilerin yaptığı anayasa bundan sonra
ihtiyaç oldukça değiştirilebilir. Bu değişikliği yapacak kudret hem Türkiye
Büyük Millet Meclisi'dir; hem de referandum sayesinde halkın bizzat kendisidir.
'Evet' oylarının çoğunlukta
olması, yeni bir anayasa yapmak için siyasetçilere cesaret verecektir ki bu çok
önemli. Sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin yeni bir anayasa yapılması
konusunda yeni bir heyecan duyması da referandumda alınacak 'Evet' cevabına
bağlıdır. Yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu ortada. TÜSİAD ve TOBB başta
olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşlarının yeni anayasa beklentisi boşuna
değil. Bütün siyasi parti programlarında yeni bir anayasa vaadi vardır. Çünkü
1982 Anayasası'nın bazı temel çıkmazları bulunmakta.
Askerî darbenin akabinde yapılan
anayasanın ruhu devleti korumak, bireyi geri plana atmak, demokrasiyi değişik
yorumlarla prangalamaktır. 1982'den bugüne çok şey değişti. Soğuk savaş bitti,
iç ve dış düşman kavramları değişti, ferdin haklarında büyük aşamalar
kaydedildi. Bu nedenle artık bu anayasa modern ve gelişmiş Türkiye'yi
taşımıyor; hatta bu ülkenin kanat çırpıp yükselmesini dünya devletleri arasında
yer almasına mani oluyor...
13 Eylül sabahına 'Evet' ile
uyanmak sadece darbe geleneğini tarihin sayfalarına gömmeyecek; bu ülkede
yaşayan insanlara yeni haklar verecek. Engelli vatandaşlardan, kadın ve
çocuklara tanınacak pozitif ayrımcılıktan başlayan kazanımlar memurların
sendikal haklarına, YAŞ kararlarında mağdur edilen ve ordudan atılan kişilerin
üst yargıya müracaat etme hakkına kadar pek çok somut kazanım elde edilecek.
Kazanımlar bunlarla sınırlı
değil, 'Evet' sonucuyla başlayan yeni dönemde. Mesela kişisel bilgilerin
korunmasını güvence altına alıyor anayasa değişikliği. Bireyin rızası alınmadan
hiçbir şahsî bilgi bir yere kaydedilemeyecek. Kitabın ortasından konuşmak
gerekirse artık hiçbir kişi ya da kurum insanları fişleyemeyecek. Yeni anayasa
sayesinde vatandaş mahkeme kararlarından dolayı ille de AİHM'ye başvurmak
zorunda kalmayacak; daha çoğulcu ve katılımcı yapıya kavuşacak olan Anayasa
Mahkemesi'ne ferdî başvuruda bulunabilecek.
Vatandaşın tek tek kazanacağı
hakların yanında meselenin bir de siyasî yansımaları olacak hiç şüphesiz. Parti
tabanlarına hiçbir makul gerekçe beyan etmeden; hatta tabandan yükselen sesleri
otoriter bir edayla susturarak yoluna devam eden parti yönetimleri muhtemel bir
'Evet' cevabı sonrası tabanın sesine yani halkın vicdanına kulak vermek
gerektiğini düşünecek ki bu da referandum geleneğinin oluşması adına önemli bir
gelişmedir…
Referandumdan hayır çıkarsa ne olur?
12 Eylül'de yapılacak referandumda sağlıklı bir tercih yapabilmek için 13 Eylül sabahını iyi düşünmek gerekiyor. Referandumun evet ya da hayır sonucuyla vereceği mesaj, Türkiye'nin istikbalini etkileyecek. Referandum esnasında partilerin takındığı tavır, o partilerin ensesinde her daim hissedilecek. Yarınlarda, "Biz ne yaptık da böyle korkunç bir imaj kaybına uğradık?" dememek için bugün çok ince ve derin düşünmek şart.
Diyelim ki referandum kampanyaları siyasete kurban edildi, partizanlık referandum kültürünü ezdi geçti ve sandıktan 'Hayır' cevabı çıktı. Bu sonuçtan kim(ler) zarar görecek, kimler pişman olacak, kimler itibar kaybedecek?
Sonucun olumsuz çıkması karşısında AK Parti, referandum kültürünün zayıf olmasından, muhalefetin (CHP-MHP-BDP) bir blok oluşturmasından, o derin bloga karşı tek başlarına mücadele etmelerinden; bütün olumsuz propaganda ve provokasyonlara rağmen önemli bir oranda destek bulduklarından bahsedecek. 'Hayır'cı cephenin birbirine zıt (hatta adeta birbirine düşman) kutuplardan oluşmakla beraber belli bir amaç birliği içinde partizanlığı körüklediğini anlatacaklar. Araya sıkıştırılacak birkaç özeleştiriyle 'tek başına' mücadele ettiklerini söyledikleri anayasa davasını belli bir süre için buzdolabına kaldıracaklar.
Uzun vadeli düşünüldüğünde ise şu çıkarımı yapmaya mecburuz: 'Hayır' sonucunun ağır faturasını önce Türkiye ödeyecek; sonra 'Hayır' cephesi. Böyle bir sonuç çıktığında Türkiye'deki demokratikleşmenin sekteye uğrayacağı aşikârdır. Bugünkü anayasanın arkasında zaten kimse durmuyor. "Darbe Anayasası'nın değiştirilmesi" bütün partilerin en bariz ve değişmez gündemi. 1982 Anayasası'nı değiştirmek bu kadar yaygın bir umutken, bu referandumda "Anayasa değişmesin!" demek tutarlı bir davranış sayılmaz. Bunun sadece etik aşınmaya sebep olacağını söylemek, ortaya çıkacak sonucu hafife almak manasına gelir. Zira 'Hayır' sonucunun oluşturacağı yük, bütün siyasi partilerin omuzlarına binecektir. Neden mi?
Kabul etmek lazım ki reform paketi ilk akla gelen çare değildi. Yeni bir anayasa yapılması için çalışmalar başladığında kıyamet koparılmış ve Prof. Ergun Özbudun başkanlığında yürütülen anayasa çalışması askıya alınmıştı. Şu anki referandum yeni anayasa yapılamadığı için 'ara formül' olarak düşünüldü. Bu kısmî düzenleme bile Türkiye'yi rahatlatacak ve demokrasi çıtasını yükseltecek özellikler taşıyor. Siyaset, topyekûn karşı olduğu darbe anayasasını bugün kısmen bile değiştiremiyorsa, yarın nasıl yeni bir anayasa yapabilir ki? Muhtemel bir 'Hayır' sonucu yeni anayasa ihtiyacını karanlığa mahkûm edecek. 82 Anayasası'nın Türkiye'yi taşıyamadığı ortada olduğu halde...
Belki 'Hayır'cılar farkında değil ancak keskin gerçek şu: MHP, CHP, BDP blogunun oluşturacağı 'Hayır' sonucu darbe anayasasının uzun yıllar daha devam etmesini sağlayacak. 13 Eylül günü CHP'li vatandaş CHP yönetimine demeyecek mi: Darbe anayasasını bu sonuçtan sonra biz nasıl değiştireceğiz? MHP tabanı parti yönetimine sormayacak mı: Mağduru olduğumuz darbe anayasasını sonsuza kadar yaşatmak bize mi kalmıştı? BDP'ye oy veren insanlar bu saatten sonra bu partinin 'parti kapatma' mağduriyetine nasıl inanacak, 12 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan korkunç işkencenin arkasına sığınan parti yönetimini topa tutmayacak mı?
Daha açık ifadeyle söylemek gerekirse referandumdan çıkacak bir 'Hayır' sonucu 12 Eylül darbecilerinin yaptığı ve Türkiye'yi artık taşıyamayan anayasaya hayat öpücüğü gibi gelecek ve bu ağır vebal Türk demokrasisinin üzerine heyula gibi çökecek. Böyle bir sonuç sonrası her kim anayasayı değiştirmek ya da yeni bir anayasa yapmak istese, "Halk değişiklik istemiyor ki!" cevabıyla karşı karşıya kalacak. Geçenlerde Kenan Evren 82 Anayasası için "Gökten gelmiş kutsal metin değil ya; tabii ki bazı şeyler değişebilir." demişti. Darbenin komutanı böyle derken siyasî partiler hangi mantıkla "Aman anayasa değişmesin." diyerek köhneleşmiş bir darbe anayasasının arkasında durabilir?
Muhtemel bir 'Hayır' sonucu üzerine her partinin kendini onlarca yıl sürecek iç sorgulanmaya hazır hale getirmesi gerekiyor. Bu çerçevede en ağır imtihanı şüphesiz MHP yönetimi verecek. Şayet anayasa değişikliği MHP'nin gayretleriyle engellenirse konu sadece ülkücü camianın 12 Eylül darbesinde çektiği çile ile sınırlı kalmayacak. Mesela şu tarz somut sualler parti yönetimini buram buram terletecek: Anayasa Mahkemesi'nin haksız kararları ve siyasî tasarruflarına razı mısınız ki hayır kampanyası yaptınız? YAŞ kararlarıyla haksız bir şekilde ordudan atılan subayların bir üst mahkemeye giderek mağduriyet gidermeleri bizi niçin rahatsız ediyor ki referandumda 'Hayır' dedik? HSYK'nın dar bir zümre tarafından adeta yargı vesayeti oluşturduğu ve en kritik davalara müdahale ettiği kanaati bu kadar yaygınken MHP yönetimi niçin HSYK'nın daha çoğulcu bir yapıya kavuşmasından rahatsız oldu ki topyekûn 'Hayır' denmesi için kendi camiasına propaganda yapma lüzumu hissetti? Bu sorular çoğalacak ve MHP yönetimine nefes aldırmayacak. Çünkü bu ve benzeri sorulara MHP tabanının makul cevap istemeye hakkı var.
Her partinin sınavı ayrı olacak. MHP, BDP ve CHP en dip noktadan başlayan ve dalga dalga yayılan, "12 Eylül darbe anayasasını korumak ve kollamak" suçlamasından yakasını bir türlü kurtaramayacak. Bu sıkıntıyı bertaraf etmenin tek makul gerekçesi olabilir: "Falan madde bu ülkeye zarar veriyordu; o yüzden referandumda 'Hayır' deme kararı aldık." Böyle somut bir gerekçe yok ortada. 'Hayır' blogunda nispeten en şanslı konumda olan parti CHP. Çünkü bu parti halkın kendisine vermediği iktidarı, üst yargıdaki siyasallaşma vasıtasıyla elde ettiğini, o kurumlarda çalışanların kendi zihniyetlerine yakın olduğunu söyleyerek tabandaki bazı katmanları 'Hayır' demeye ikna edebilir. Ya MHP? Ya BDP? Sonucun 'Hayır' çıkması bu iki partinin zaferi değil kâbusu olacaktır. Bu kadarcık algı yönetimini yapamayanların parti yönetme hakkı var mı acaba? (EKREM DUMANLI)
{B.SEVDALILARI}
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder