..................................................BEZGE SEVDALILARI'NA HOŞ GELDİNİZ İYİ VAKİT GEÇİRMENİZ DİLEĞİYLE.......................................................

24 Ocak 2011 Pazartesi

ALDATAN ALDANIR...


Aldatan insan, arzuları tarafından aldatılan insandır.”

Hayat “an”ların toplamıdır ve “an”ların hakkının verilerek yaşanması psikolojik sağlıklılık işaretidir.

Geçmişe takılı yaşamak ya da gelecek hayalleriyle oyalanmak hiç önermediğimiz bir tutumdur.Önemli olan anı yaşamak olsa da bu anın nasıl yaşanacağı mutluluğumuzu yada hüsranımızı inşa eder.

Bazen tek bir an, bütün bir hayatı derinden etkileyebilir. Tek bir anda yapılan bir hata, bir ömür dökülen gözyaşının sebebi oluverir.

İçinde bulunulan anı, arzuların tatmini, dürtülerin doyurulması adına kullanmak, sonrasında günahlarla dolu bir hayatı yaşamayı sonuç verebilir.

İçinde yaşadığımız ve tek sermayemiz olan “şimdiki zaman” varlığı seyredeceğimiz bir an olmaktan çıkarak, his ve heveslerin tatmin alanına döndüğünde canımız da yanmaya başlar.

Bugün anı yaşamayı, hazlarının peşinde koşmak olarak anlayan hedonist bir zihniyetle kuşatılmış durumdayız.

“Bir daha mı geleceğiz dünyaya?” anlayışı, dünyanın değerini, yaşamın değerini bilmeye götürmesi gerekirken, hazların peşinde koşmanın gerekçesine dönüşmüş durumda.

Bu da pek tabi ki aldatmaları ve sadakatsiz yaşamları, pişmanlıkları ve ilişki problemlerini daha fazla gündeme taşımakta.

Canının istediğini yapmaya kurulmuş insanlar, heveslerinin peşinde sürükleniyor. Anlık zevklerin bitiminde doğuracağı acılara körleşerek tercihler yapan insanlar, sonrasında dürtülerinin kölesi oluyorlar.

Dürtülerin varlığı da arzuların gerçekliği de kötü değildir aslında. Kötü olan, irade ile bu dürtü ve arzulara doyum alanı olarak “meşru olmayan” bir alanın seçilmesidir.

Cinsel arzu duymak insan doğasının bir parçasıdır ama bu arzunun nasıl doyurulacağı ilahî iradeyle insana en uygun şekilde belirlenmiştir. İnsana düşen de kendi iradesini ilahî olana tâbi kılmasıdır.

Meşru olmayan tüm tatmin yolları (ki burada konumuz gereği aldatmalar) dürtü doyuma ulaştıktan hemen sonrasında suçluluk duyguları üretmeye başlar.

İşte bu yüzden bütün aldatmalar aslında insanın kendi kendini aldatmasıdır.

Arzunun meşru dairede doyurulmasından çıkacak olan memnuniyet duygusu yerine, gayri meşru bir alanda doyurulmasından doğan pişmanlığa kendini mahkûm eden insanın trajedisi başlar.

İnsan yalnızca dürtü varlığı olmadığından, aklı, kalbi, hayali, vicdanı ve ruhu gibi pek çok yönü de olduğundan, arzunun doyumundan hemen sonra kendini kötü hissetme başlayacaktır.

Dürtüsellik başladığında iptal olan akıl dürtünün doyumundan hemen sonra didiklemeye ve bahaneler üretmeye başlar.Beden ve ruh kirlendiğini hisseder.

Erkekler aldatma sonrasında yaşadıkları yoğun pişmanlık duygularıyla baş edemediklerinde, madde bağımlılığına ve yalan söylemeye yönelirken; kadınlardaki suçluluk ciddi bir dalgınlaşma-duygusal küntlük ve depresyona dönüşür.

Aldatan insan, arzuları tarafından aldatılan insandır. Arzularını doğru anlamayan ve doğru ifade edemeyen insanın kendini kandırmaya çalışırken kendinden olmasıdır.

Her aldatma, küçük küçük aldatmalarla başlar. Modern yaşam tarzı, sosyal hayatta kadını ve erkeği tehlikeli olacak kadar yakınlaştırmış durumda ve bunun kaçışı da yok gibi.

İş ilişkileri, akşam yemekleri, fotoğraf çektirmeler, mailler, msnler, paylaşım siteleri, iş seyahatleri, küçük küçük şakalaşmalar; hocam-öğrencim, patronum-sekreterim-iş arkadaşım gibi sosyal rollerin arkasında arzuların gıdıklanması ve adım adım yaklaşan aldatmalar…

Sakınmadan yaşamanın ağır faturasıdır belki de bugün ödenen.

Ağlayan kadınlar, babasız kalan çocuklar, kürtajlar, öfkeli adamlar, namus cinayetleri ve terk edilen masum bebekler…

Canınızı sıktığımın farkındayım. Ama ne yazık ki durum benim resmettiğimden daha sıkıntılı.

“Ne yapalım o zaman?”diyorsanız eğer… Öncelikle ahlakı yeniden hayatımızın merkezi haline getirmek, diyebilirim.
Anların kıymetini bilmek ama belli bir yaşam felsefesine sahip olarak…

Hayatımızı, hayatı verenin istediği gibi şekillendirmeye niyet ederek...
Dürtülerimizin hayatımızı şekillendirmesine izin verip sonra da özgür olduğumuz zannıyla yaşamayarak…

Belki de en önemlisi sosyal yaşamda karşımızdaki insanı önce “insan” olarak algılayıp, belli sınırlardan ileriye geçmeyerek…

Cinsel kimliğiyle değil, önce insan olduğu için özenli davranmaya çalışarak…

Eşle yaşanan sorundan kaçmanın değil, belki çözmenin yollarını arayarak...

Duygusal gelgitlerimize başka kollarda teselli armayı bırakıp, kendimize dönerek yaşamak…

Küçük günahların daha büyüklerine davetiye çıkardığını unutmadan yaşayarak…

Günaha giden tüm yolların yakınından bile geçmeyerek,asrın vebası olan aldanmaktan korunabileceğimizi umuyorum.
{B.SEVDALILARI}

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Tüm Hakkı (BEZGE SEVDALILARI)'na aittir. İzinsiz Kopyalanması Kesinlikle Yasaktır.(2008-2011)